TEBESSÜM

Çalışma arkadaşlarından Ersin Bey çatıyı kontrol etmişti. Çok rüzgâr olduğu için detaylı bir arama yapamamıştı. Yükseklik korkusu da olunca dip, kenar ve köşelere doğru bir şekilde bakamamıştı.
Herkes Nilgün hanıma bakıyordu. Şirkete kocasını aramaya gelmişti. Fakat herkesin arama yaptığını ve Tezcan’ın bulunamadığını söylüyorlardı. Şimdi ne yapmalıydı. Ben tekrar aramak her yere bakmak istiyorum dese acaba kabalık etmiş olur muydu? Ayağa kalktı.
-Beni yanlış anlamazsanız bir şey demek istiyorum. Tezcan eğer bu şirkete giriş yaptıysa ve çıkış yapmadıysa demek ki hala bu şirkette. Evet, onu bulamıyoruz ama belki Tezcan fenalaştı bir yere düştü. Yâda bir yerde kilitli kaldı çıkamıyor. Bir daha mı her tarafa baksak belki bulabiliriz.
Murat devreye girdi. Nilgün’ü biraz kenara çekerek usulca kulağına konuşmaya başladı.
-Nilgün her yer en ince ayrıntısına kadar arandı. En ufak bir ipucu bile yok. Şimdi sen tekrar arayalım diyorsun. Sanki bu bana boşa kürek çekmek gibi geliyor. İstersen yanımıza bir arkadaş alalım sadece üçümüz bakalım.
-Tamam, kimse işinden olmasın istersen sadece ikimiz bile arayabiliriz.
Beykoz’daki evde Tezcan’ın abisi ile kız kardeşi gizli bir şekilde konuşuyorlardı. Kız kardeşi
-Abi anneme ne zaman söyleyeceğiz. Bak oda meraklanmaya başladı. Bu yalanı daha fazla sürdüremeyiz.
-Kız sus anneme hiçbir şey diyemeyiz. Kalbi var Allah korusun bir şey olabilir.
Leyla kardeşlerin konuşmasını kapı aralığından dinledi. Gizli bir şeylerin olduğundan zaten şüphelenmişti. Biraz daha dinleyip tam olarak anlamaya çalışıyordu.
-Abi yengemle konuştun mu? Keşke ona söyleseydik. Tezcan abimin durumuna alışması lazım.
-Bu akşam konuşacağım. Tezcan’ın şirketine gitmiş onu arayacakmış. Geldiğinde konuşacağım.
-Abi peki Tezcan abim nerede? Acaba kendine bir şey yapmış olmasın.
-Yok ya kendisine bir şey yapmaz. Çok üzüntülüdür. Belki de bir otel odasında düşünüyordur.
Leyla otel odası lafına duyunca hemen mutfağa koştu ve eşini aradı.
-Murat sen bütün otellere baktırmış mıydın?
-Evet, bütün otelleri araştırdım. Otellere giriş yapılmamış. Neden merak ettin ki bir şey mi oldu?
-Yok, yok herhangi bir şey yok bir an aklıma geldi de sorayım dedim.
Şirkette bütün katlar tek tek aranıyordu. Nilgün Hanım her tarafa bakıyordu. Masa altları, pencere kenarları, tuvaletler hep aranıyordu. Üç kişiydiler. Ersin Beyde yanlarında Tezcan’ı arıyorlardı. Bütün katlar aranmış ve Tezcan Bey bulunamamıştı.
-Tezcan neredesin? Sesimi duyuyorsan lütfen cevap ver. Sevgilim bak perişan oldum. Ses ver ne olur.
Murat bey son olarak çatıya bakmaya karar verdi. Çatı katına çıkıyorlardı. Yalnız çatının kapısının kilitli olduğunu bildiği için Ersin Beye
-Ersin çatı katının kapısının anahtarı sendemi?
-Hayır, bende değil ama kapı açıktı. Ben bugün oraya baktığımda kapı açıktı. Kilitli falan değildi.
-Nasıl olur kilitli olması gerekiyor. Acaba Tezcan mı açtı kapıyı?
Bir ümitle koşarak çatı katına çıktılar. Biraz sonra Nilgün hanımın Tezcaaan diye bağıran çığlığı duyuldu. Evet, Tezcan’ı bulmuşlardı. Yerde büzülmüş elleri ile kafasını kapatmış öylece duruyordu. Gözleri kapalı ama yüzündeki tebessüm hala görünüyordu. Nilgün kocasına sarıldı. Kaskatı olmuştu. Çok üşümüştü. Som soğuktu. Murat hemen sağlık görevlilerini aramış yardım istemişti. Çok geçmeden Tezcan’ı ambulans ile birlikte hastaneye kaldırmışlardı. Nilgün kocasının yanından bir an olsun ayrılmıyordu. Ellerini tutuyor bırakmıyordu. Tezcan’a damar yolu açılıp hemen serum bağlanmıştı. Hala gözleri kapalıydı. Gözlerini açamıyordu. Doktorlarla görüşüldü. Bir Travma geçiriyordu. Fiziksel hiçbir şey görünmüyordu. Hastaneye getirilişinden yaklaşık iki saat sonra gözlerini açtı. Karşısında hayat arkadaşı duruyordu. Nilgün gözlerini kocasının gözlerine dikmiş bakıyordu.
-Tezcan aşkım sen bir şeye üzülmüşsün. Söyle bana seni kim üzdü? Ne olur sevgilim söyle bana seni kim üzdü? Yoksa ben mi üzdüm seni
Diyerek ağlamaya başladı. Tezcan’ın gözlerindeki hüznü apaçık görebiliyordu. Birden aklına evdekiler geldi. Yoksa evdekiler ile ilgili bir şey mi vardı bilmediği hemen evi aramalıydı sonra vazgeçti kocası ile ilgilenmeye devam etti.

Odaya gelen doktorun elinde Tezcan’la ilgili sonuçlar vardı. Hiçbir anormallik yoktu her şey gayet iyiydi. Bir sorun yoktu. Travmaya bağlı hafıza yitimi, tanıyamama olabilirdi. O da zamanla geçecekti. Diğer tahliller için yarın sabahı bekleyeceklerdi.

(Devamı yarın)

TEBESSÜM

söyleyip Nilgün den izin isteyip evine gitmişti. Leyla Hanım Nilgün’le birlikte kalacaktı.  Herkes yattıktan sonra uyuyamamışlar bahçede kamelya ya çıkmışlardı. Leyla çay demlemişti. Hem çay içecekler hem de konuşacaklardı. Artık sabah olmuştu. Fakat her ikisi de farkında değildiler. Konuşma devam ediyor. Bitmek bilmiyordu. Sürekli Tezcan’dan bahsediyordular.
Tezcan’dan hiçbir ses yoktu. Bugün ne yapacaklardı onu düşünmeye başlamışlardı. Leyla kahvaltıyı hazırlamış misafirleri yedirmişti. Tezcan’ın abisi birileri ile telefonda konuştuktan sonra evden ayrılmıştı. Nilgün ne yapacağını bilemiyordu. İkizleri Leylaya bırakıp karakola gitmeye karar verdi. Fakat Tezcan’ın annesi;
-Kızım merak etme Tezcan gelecek.
 Deyince Nilgün hanımda;
-Anne ne kadar rahatsın. Tezcan bir gün bile beni habersiz bırakmamıştır. Günde belki altı yedi sefer arar halimizi hatırımızı sorar. Böyle hiç yapmazdı. Ne oldu da şimdi beni arayıp soramıyor. Yoksa sizin bildiğiniz bir şey mi var. Ne olur anne öyle bir şey varsa bana da söyleyin rahatlatın beni.
-Yok, kızım ne bilelim. Benim kalbim çok sakin ve rahat Tezcan’ım çıkıp evine gelecek diyor o kadar.
Şirkette bir panik vardı. Herkes sağa sola koşuşturuyor. Şirketin bütün katları araştırılıyordu. Çünkü insan kaynaklarında Sema Hanım Tezcan beyin dün saat sekiz yirmide şirkete giriş yaptığını fakat çıkışının olmadığını görmüş ve hemen patronunu bilgilendirmişti. Bundan Murat Beyinde bilgisi olunca hemen bütün şirket kameraları incelenmeye alındı. Gerçekten de Tezcan’ın saat sekiz yirmide giriş yaparken görüntüsü vardı. Çok sakin bir şekilde şirkete giriş yapıyor. Kimse ile konuşmuyor. Asansöre binerken ki görüntüleri var. Fakat ondan sonraki görüntülere ulaşılamıyordu. Sanki asansörden hiç inmemiş gibi gözüküyordu. Bu durum herkesi etkilemişti. Asansörün çıkabildiği bütün katların tek tek aranmasına karar verilmişti. Genel müdür dâhil hemen herkes Tezcan’ı arıyordu. Mutlaka bulunacaktı. Her kes ümitliydi.
Murat Bey, Nilgün’e haber verip vermemekte tereddüt etti. Tezcan bulunamadığına göre vereceği haber üzerine yine üzülecekti. Ama başkasından duyarsa bu sefer haber vermediğim için yine üzülecekti. Aramaya karar verdi;
-Alo Nilgün Tezcan’la ilgili bir gelişme var.
-Ne diyorsun! Hadi inşallah, Murat inşallah bulundu de sevindir beni
-Yok, henüz bulunmadı ama ilginç bir durum var. Dün şirkete giriş yapmış fakat çıkışı yok. Hiçbir kamera kaydında da nerede olduğu görünmüyor.
-Nasıl olur ya eğer giriş yaptıysa o zaman oradadır. Durun hemen geliyorum. Bende arayacağım.
Çok hızlı bir şekilde hazırlanan Nilgün Hanım evden tam çıkarken Tezcan’ın abisi ile karşılaştı.
-Hayırdır gelin nereye gidiyorsun?
-Tezcan’ın şirketine gidiyorum. Dün şirkete giriş yaptığı görünüyor. Fakat çıkış yaptığı görünmüyor. Demek ki hala orada kimse bulamıyor. Ben de oraya gidiyorum. Tezcan’ı arayacağım.
-Gitmeden seninle Tezcan hakkında bir iki dakika görüşsek de öyle gitsen.
-Bir şey mi oldu abi, bir şey mi buldun? Ne konuşacağız Tezcan hakkında? Eğer önemli bir şey değilse daha sonra konuşsak. Ben çok geç kalmayayım. Yoksa trafiğe takılırsam çok zor giderim.
-Tamam, o zaman git gel daha sonra konuşuruz.
Nilgün Hanım arabası ile Tezcan’ın şirketine giderken aklı karmakarışıktı. Acaba abisi Tezcan hakkında ne konuşacaktı. Neler oluyordu. Bilmediği bir şeyler mi vardı. Çok merak içinde bırakmıştı onu. Bir ara geri dönüp konuşmak meseleyi öğrenmek istedi. Sonra vazgeçip yoluna devam etti.
Şirkete geldiğinde Murat Bey kapıda karşıladı onu
-Hoş geldin, tüm şirket katları arandı. Fakat Tezcan’ı bulamadık.
Arabasından inen Nilgün Hanım arka koltukta ki çantasını omuzuna alıp arabasını kilitledi. Muratla birlikte şirkete girdi. Misafirlerin oturduğu bölüme geçip koltuklardan birine oturdu. Nilgün hanımın geldiğini duyan çalışma arkadaşları, genel müdür, hatta şirket sahibi Nilgün hanımın yanına gelerek geçmiş olsun dileklerini iletmişlerdi. Şirket sahibi yapılan çalışmaları Nilgün hanıma anlatıyordu. Bir ara sessizlik oldu. Nilgün Hanım
-Özür dilerim sözünüzü kesiyorum. Acaba çatıya bakıldı mı?

-Çatı dâhil tüm birimler tek tek kontrol edildi. Fakat Tezcan Bey bulunamadı.
(Devamı yarın)

TEBESSÜM

isteyeceklerini söyledi. Telefon kayıtlarının bu kadar çabuk dökümlerinin alınması Leyla Hanımı hayrete düşürmüştü.
-Gerçekten kayıtlar alındımı? Bravo, ne kadar çabuk. Önceleri bu kayıtlar için günlerce beklenirdi.
-Savcılıktan erken karar çıkarttığımız için dökümleri erken alabildik. Gerçi artık eskisi gibi geç olmuyor bir ya da iki günde dökümler alınabiliyor.
-Evet, memur bey siz bana ne soracaktınız?
-Nilgün Hanım eşiniz bu sabah Kahramanmaraş ile telefonda yaklaşık yarım saat şu telefon numarası ile görüşmüş. Kimin bu numara siz tanıyor musunuz? İki gün öncede aynı telefon ile görüşmeler yapılmış. Birde İstanbul’da aranan iki ayrı numara var. O numaralarla da iki kere ayrı ayrı görüşülmüş. Saat sekiz buçuktan sonra ise hiçbir görüşme olmamış. Fakat kendisini arayan sayısız numaralar var. Bunların hepsine bakılacak. Öncelikle bu Kahramanmaraş ta kim var? Kiminle görüşmüş olabilir.
-Eşimin abisi Kahramanmaraş’ta oturuyor belki onunla görüşmüş olabilir. Telefon defterine bir bakayım aynı numaramı.
Murat bey hemen konsolda bulunan telefon defterine bakıyor. Tezcan’ın abisinin telefon numarasını yüksek sesle okuyunca Tezcan’ın konuştuğu kişinin abisi olduğu anlaşılıyor. Peki, İstanbul’da aranan numaralar kime aitti. Nilgün hemen telefonundan o numaraları aramaya başladı. Bir numaraya ulaşılamıyordu. Daha doğrusu böyle bir numaranın sistemde gözükmediğini söylüyordu tele sekreter. Oysaki sabah saat sekiz sıfır yedide on bir dakika Tezcan’la görüştüğü gözüküyordu. Nilgün hemen diğer numarayı çevirdi. Bu numarada çalıyor fakat kimse açmıyordu.
Herkes Tezcan hakkında yorum yapıyordu. Murat bey;
-Acaba abisi ile görüşmesinde bir şey mi oldu da acil Maraş’a gitmek zorunda kaldı.
-Murat öyle bir şey olsa önce bizi arardı.
-Bence İstanbul’dan arayan o numaralarda bir şey var. Bakın görüşme yapıldıktan sonra telefon hatları kullanılmaz duruma getirilmiş. Demek ki telefonla ulaşılmasını istemeyen birileri
-Leyla neden birileri dedin. Kaç kişi olduklarını biliyor musun?
-Hayır, Nilgün ağız alışkanlığı. Ben nerden bileyim kaç kişi olduklarını.
Polis memurunu yolcu ettikten sonra Nilgün;
-İyi ki erken müracaat ettik. Yoksa yirmi dört saat geçtikten sonra etseydik belki de çok geç kalmış olabilirdik.
-Allah razı olsun Rıza komiserden hemen işlemimizi yaptı. Yoksa bir gün sonra ancak kayıp başvurusu yapabiliyorduk.
İkizler çok huzursuzdular biri Leyla Hanımın kucağında diğeri annesinin kucağındaydı. Nilgün Hanım çocuklarla ilgilenirken gözyaşlarını belli etmemeye çalışıyordu. Ama çocuklar hissetmiş olmalılar ki. İkisi de ağlıyor, mızmızlık yapıyorlardı. Ne kadar kucaklarında sallasalar da bir türlü uyutamıyorlardı. Hatta bir ara ikizlerden Cemre ”Anne baba nerde ”diye konuşmuştu. Bu cümleden sonra Nilgün hıçkırıklara boğulmuştu. Cemreyi Murat a vererek lavaboya koşmuştu.
Gün ağarmaya başladığında çatıdaki adam yere çömelmiş ellerini kafasına sarmış bir cenin pozisyonunda öylece duruyordu. Üşümüştü. Elleri mosmor görünüyordu. Herkes onu arıyordu. Çok merak etmişlerdi. Hayatından endişe ediyorlardı. Fakat o kimseleri düşünmüyor öylece duruyordu. Bir ara hareketlenir gibi oldu. Başını elleri arasından çıkardı. O da ne yüzünde hala bir tebessüm vardı. Sanki bir haber almışta onun verdiği mutluluk yüzüne yansımıştı. Fakat gözlerdeki hüzün daha da artmıştı. Bu hüzne birde korku ve endişede eklenmişti. Yine elleri ile başını sardı. Öylece durmaya devam etti.
Beykoz Çavuşbaşı’nda Tezcanların iki katlı müstakil evlerinin kapısında kırk altı plakalı bir araba vardı. Belli ki Kahramanmaraş’tan birileri gelmişti. Yemyeşil bahçenin ortasında bulunan kamelyada Nilgün Hanımla Leyla Hanım konuşuyorlardı. Leyla Hanım;
-Nilgün kim haber verdi? Nasıl bildiler de hemen geldiler. Kahramanmaraş tan buraya kaç saate geliniyor. Bu işte bir iş var.
-Ben haber vermedim. Acaba Tezcan’la konuştuktan sonramı yola çıktılar. Öyle olması gerekiyor. Yoksa bu saatte buraya gelemezlerdi.
-Gördün mü durumlarını Tezcan’dan haber alamıyoruz dediğimizde ne kadar rahattılar.
-Evet dikkatimi çekti. Hiç etkilenmediler.
Tezcan’ın abisi, annesi ve kız kardeşi Kahramanmaraş’tan gelmişlerdi. Nilgün ilgilenmişti. Yemek yedirmişti ve ağlayarak Tezcan’dan bahsediyordu. Fakat ne annesinde nede kardeşlerinde en ufak bir üzüntü belirtisi yoktu. Hatta annesi;
-Üzülme kızım Tezcan gelecek bak görürsün.
Diyordu. Acaba bildiği bir şey mi vardı. Neden çok rahattılar. Abisi yemekten sonra biraz başının ağrıdığını söyleyip odasına çekilmişti. Bunun üzerine Muratta yarın işe gideceğini
(Devamı yarın) 

TEBESSÜM

Hanımlarda birbirleri ile çok iyi anlaşıyorlardı. İki kardeş gibi olmuşlardı. Murat beyin eşi Leyla Hanım. Çok şen ve neşeli bir kadındı. Bulunduğu ortamlarda yaptığı şakalarla, esprilerle herkesi kahkahaya boğardı. Tezcan’ın eşinden yaşça biraz büyük olmasına rağmen Nilgün’e hep ablacım derdi. Nilgün ne kadar kızsa da o yine söylemeye devam eder; ”Kız benim ablam olmadı, ablam olmasını da çok istiyorum. Seni ablalığa yakıştırıyorum. Ne var bunda ablam ol ne olur” diyordu.
Murat öncelikle bütün Hasta hanelerin danışmalarını arayarak Tezcan Ünlü adında herhangi bir kayıt olup olmadığını araştırdı. Neyse ki hastanelerde bu isimde bir kayıt açılmamıştı. Demek kaza falan olmamıştı. Tezcan’ın gidebileceği bütün yerleri araştırdı. Hatta tanıdığı okul arkadaşlarına bile ulaştı ama bir haber alamadı. Şirketlerinin çalıştığı bütün firma sorumlularını arayarak Tezcan’ın orada olup olmadığını sordu. Hepsinden olumsuz yanıt aldı. Aldığı her yanıt onu biraz daha karamsarlığa doğru itiyordu. İyi düşünmek, pozitif olmak istiyordu ama olamıyordu. İş yerine gelirken geçtiği yollardan bir kez daha geçip herhangi bir farklılık olup olmadığını araştırmaya başladı. Yollar çok kalabalıktı. Özellikle köprüye girişte bayağı yoğunluk vardı.
Tezcan Beykoz’da oturuyordu. Boğaz köprüsünden geçerek işine gidiyordu. Köprü her sabah saatlerinde çok yoğun olduğu için yola erken çıkmak zorundaydı. Biraz geç kalsa oluşan yoğunluktan ötürü işine geç kalabiliyordu. Çalan telefonu açtığında karşısında Nilgün Hanım vardı.
-Murat bey bir haber var mı? Bir şey bulabildiniz mi? Tezcan’ı telefondan arıyorum. Çalıyor fakat açılmıyor. Ben dayanamayacağım. Polise haber vermek istiyorum.
-Tamam, Nilgün Hanım ben geliyorum. Sizi alıp birlikte karakola gidelim.
-Tamam bekliyorum.
O sırada Murat Beyin eşi Leyla Hanım da Nilgünlere gelmişti. Çocuklarla ilgileniyor. Nilgün Hanımı sakinleştirmeye çalışıyordu.
Yedi yıldır Murat Beyle evli olan Leyla Hanım çok neşeli bir kadındı. Üniversitede Murat’la tanışmıştı. Birbirlerini severek evlenmişlerdi. Evlendikten sonra Leyla Hanım çalışmak istemedi. Evde oturup çocuklarımla ilgileneceğim dedi ama Allah henüz kucaklarına evlat vermemişti. Çok inançlıydılar kadere inanıyorlardı. Eğer nasiplerinde var ise evlatları olacak ve kucaklarına alacaklardı.
Akşam oluyordu. Güneş batarken etrafı kızıl bir renge bürümüştü. Kuş sesleri artık akşam oldu. Herkes evine der gibi her taraftan duyuluyordu.
Karakoldan çıkan Nilgün Hanımla Murat Bey çok üzgündüler. Kayıp başvurusunu yapmışlardı. Polis kendilerinden haber beklenmesini istemişti. Her yer araştırılacaktı. Hatta telefon kayıtları bile incelenecekti. Telefondan yer tayini yapılacaktı. Yirmi dört saat içerisinde bir sonuç çıkacağından emindiler. Hâlbuki bu gibi durumlarda ilk yirmi dört saat geçmeden işlem yapılmıyordu. Murat Beyin sayesinde hemen işleme başlamışlardı. Tezcan’a ait bir resimde vermişlerdi. Artık beklemekten başka yapacak bir şey olmadığı için eve geri dönüyorlardı.
Murat Bey eve gelirken arabanın içerisinde ağlamaya başlayan Nilgün Hanımı teselli edemiyordu. Hıçkırarak ağlayan Nilgün Hanımın gözleri şişmişti. Sürekli “Tezcan neredesin? Neredesin aşkım ”deyip duruyordu.
Tezcan’la Nilgün Hanım üç yıldır evliydiler. Çok mutlu bir evlilikleri vardı. Bir gün bile birbirlerine yüksek sesle konuşmamışlardı. Hiçbir zaman tartışmadılar. Nilgün Hanım hemen ikizlerine hamile kaldığı için işinden ayrıldı. Çok büyük bir şirketin muhasebe müdürlüğünü yapmaktaydı. Şirket Nilgün hanımdan ayrılmak istememiş, izinli saymışlardı. İkizler biraz daha büyüdüğünde tekrar işinin başına dönecekti.
Nilgün Hanım esmer tenli, uzun boylu çok gösterişli bir kadındı. Etine dolgun bir görünüşü vardı.  Fakat kilolu sayılmazdı. Devamlı spor yaptığından atletik bir vücuda sahipti. Kendisine, eşine, çocuklarına çok iyi bakardı. Hiç kilo almazlar, kilo yapacak bir şey yemezlerdi. Her gün düzenli sporlarını yapmayı ihmal etmezlerdi. Tezcan’la ikisi akşamları spor okuluna gidip günlük hareketlerini yaptıktan sonra yürüyerek evlerine geri dönerlerdi.
Akşam karanlığı iyice çökmüştü. Tezcan’dan hala bir haber yoktu. Çok endişe etmeye başlamışlardı. Nilgün korkuyordu. Bu saate kadar neredeydi. Neden hiçbir haber alamıyorlardı. Tezcan hiç böyle yapmazdı. Eve biraz gecikeceğini anlasa hemen eşini arar bilgi verirdi. Böyle konularda çok hassastı.
Kapının zili çalmaya başlayınca hepsi birden heyecanlanarak ayağa kalktı. Nilgün Hanım koşarak kapıyı açmaya giderken ayağı yerdeki oyuncağa takıldı. Tam düşmek üzere iken bir hamle ile kendini düzeltti düşmekten kurtuldu. Bu sefer seri adımlarla giderek kapıyı açtı. Polis memuru gelmişti.
-Buyurun memur bey hoş geldiniz. Tezcan’dan bir haber mi var?
-Yok, efendim bir haber yok ama size bazı şeyler sormamız gerekiyor.
-Pek tabi içeri buyurun.
İçeriye giren polis memuru Murat Beyin gösterdiği koltuğa oturdu. Nilgün Hanıma Tezcan beyin telefon dökümlerinin incelendiğini ve bazı detaylar hakkında Nilgün hanımdan bilgi

(Devamı yarın) 

TEBESSÜM



TEBESSÜM

İstanbul’da büyük bir gökdelenin çatısında bir adam, ne kadar korkusuz çatının en ucuna gelmiş etrafı seyrediyor. Çatıda klimaların çıkarttığı sesler var. Ne kadar uğultulu çalışıyorlar. Rüzgârın pencere pervazlarına vurarak çıkarttığı farklı bir seste var. Normalde bu sesler insanı çok rahatsız eder. Fakat adamda hiç rahatsızlık belirtisi yok öylece sabit bir şekilde ayakta dikiliyor. Çok az bir öne doğru gitse aşağıya uçabilir.
Bu yükseklikte tüm İstanbul ayaklarının altındaymış gibi görünüyor. Etrafta bulunan diğer gökdelenler, altında sadece çatıları görünen binalar, alabildiğince uzanan süper bir görüntü var. Fakat bu adam sanki hiç birini görmüyor. Çatıdaki sesleri bile duymuyor. Sadece uzaklara bakıyor.  Boğazın diğer tarafındaki yemyeşil görünen tepeye bakıyor. Yüzünde bir tebessüm var. Tebessüm gamzelerini ortaya çıkarıyor. Her iki yanağında gamze var. Yüzündeki tebessüm devam ediyor. Kafasını ara sıra öne doğru indirip kaldırıyor. Sanki birileri ile konuşma yapıyor. Söylenenleri kafası ile onaylıyor.
Giyimi çok şık ve temiz. Ceketi, pantolonu marka ve çok pahalı alınmışa benziyor. Yüzünden eksik olmayan tebessüm mutlu olduğunu gösteriyor. Belli ki evinden çok mutlu, huzurlu bir şekilde ayrılmış. İnce ve uzun boyluydu. Sarı dalgalı saçları vardı. Saçları doğal dalgalı olmalı idi hiç kuaför maşası ile yapılmışa benzemiyordu.  Geniş bir alnı ve çok gür kaşları vardı. Saçlar sarı olmasına rağmen kaşlar siyahtı. Çok yakışıklıydı. Film artistleri gibi ya da reklam yıldızları gibi görünüyordu.  Yüzü yuvarlaktı. Çenesinin ortasında ve yanaklarında gamze vardı. Çok düzgün bir burnu ile dudakları yüzüne ayrı bir çekicilik veriyordu. İri ve oval gözleri yemyeşildi. Uzun kirpikleri kaşlarına değiyordu. Gözleri çok canlı bakıyordu. Fakat gözlere çok dikkatli bakıldığında çok derinlerde bir hüzün vardı. Evet, hüzün vardı. Çok açık ve net bir şekilde anlaşılıyordu. Dudaklarında ki tebessüm o görünen hüznü kapatamıyordu.
Elli yedinci katın çatısındaydı. Buraya sabah çıkmıştı. Yaka kartını girişte okuttuktan sonra turnikelerden geçerek asansöre doğru yönelmişti. Görevli memur bir şey sormuş oda kafasını çevirmeden görevliye cevap vermişti. Bir müddet asansör kapısında bekledikten sonra açılan asansör kapısından girerek elli yedinci katın düğmesine basmıştı. Çok sakindi. Yüzündeki tebessüm devam ediyordu. Hani çok mutlu bir olay olur. Ve sen bu olayı sürekli düşünürsün onun verdiği mutluluk yüzünden anlaşılır ya öyle bir durum vardı. Asansörle yukarıya çıktığını görevliden başka kimseler görmemişti. Görevlide kaçıncı kata çıktığına hiç bakmamıştı. Yaklaşık dört saattir çatının ucunda bu şekilde duruyordu. Hiç kıpırdamıyor. Ara sıra başını oynatıyor. Bazende eliyle geç git anlamında bir hareket yapıyordu. Telefonunda sayısız çağrılar, mesajlar vardı. Sürekli mesaj sinyali geliyordu. Hiç birini cevaplandırmamıştı. Telefon sesini de duymuyordu. Herkes onu merak ediyordu. Telefonunu arayarak onu bulmak istiyordu. İşine gitmemiş görünüyordu. Bölüm amiri, patronu, mesai arkadaşları birbirlerine Tezcan’ın nerede olduğunu, neden işe gelmediğini soruyorlardı. Öğlen tatilinde arkadaşlarından Murat, Tezcan’ın eşini aramaya karar verdi.
-Merhaba Nilgün Hanım, nasılsınız?
-Çok teşekkür ederim Murat Bey iyiyim sizler nasılsınız? Eşiniz Leyla Hanım nasıllar çok selamlarımı iletiniz.
-İnşallah Nilgün Hanım iletirim. Hamt olsun iyiyiz bir sıkıntımız yok. Ben size Tezcan’ı soracaktım bugün işe gelmedi. Acaba bir sorun mu var.
-Hayır, Bir sorun yok. Tezcan saat yedi buçukta evden ayrıldı. Ben yolcu ettim. Çok da neşeli idi. Hala işe gelmedi mi? Bak şimdi merak ettim. Acaba bir şey mi oldu. Kaza falan mı geçirdi. Normalde her gün çay molanızda evi arardı. Çocuklarla, benle görüşür hal ve hatırımızı sorardı. Bugün aramadı. Aramadığı için merak ettim ama işleri yoğundur deyip ben ona geri dönmedim.
-Merak etmeyin Nilgün Hanım ben şimdi izin alıp etrafı bir araştırırım.
-Tamam, Murat Bey bende aramaya başlıyorum. Birbirimizle haberleşelim.
-Siz evde bekleyin bence Nilgün Hanım ben sizi haberdar ederim.
Murat yaklaşık beş yıldır bu şirkette çalışıyordu. Bölüm amiri olmuştu. Herkesle arkadaş gibi olmaya gayret eder kimsenin kalbini kırmazdı. İşlerini de çok titiz bir şekilde hallederdi. Murat beyin bölümünde hata oranı yok gibi bir şeydi. Murat, Tezcan’ın da amiri konumundaydı. Tezcan’la üç yıldır birlikte çalışıyordu. Çok samimi, çok iyi iki arkadaştılar ailece görüşürlerdi.

Tezcan, çok başarılı bir öğrenciydi. Boğaziçi işletmeyi bitirmişti. Stajını Muratların şirketinde yaparken Muratla tanışmışlardı. Çok başarılı olunca stajdan sonra hemen işe almışlar ve yaklaşık üç yıldır birlikte çalışıyorlardı. İşe yeni başladığında hiç acemilik çekmedi. Arkadaşı, amiri Murat Bey sayesinde kolaylıkla işe adapte olmuştu. Bölüm olarak çok iyi işler çıkarıyorlardı. Şirket CEO’su her yıl başarılarından dolayı plaket verir ve maaş ödüllendirmesi yapardı. Zaten maaşları da çok dolgun ve iyi durumda idi. Çok rahat bir yaşantıları vardı. Hafta sonlarında eşleri ile birlikte İstanbul dışına çıkıp tatil yaparlardı. Bu tatiller her iki aileyi çok mutlu ederdi. Her tatil dönüşü bir sonraki izin günümüzde nereye gidelim planları yapılırdı. Bu planlar genellikle eşler tarafından hazırlanır. Beylere sunulurdu. Onay alan plan için gerekli görüşmeler yapılır. Kalınacak otel rezervasyonları alınır hatta uçak biletleri bile ayarlanırdı. 

(Devamı yarın)