TEBESSÜM

isteyeceklerini söyledi. Telefon kayıtlarının bu kadar çabuk dökümlerinin alınması Leyla Hanımı hayrete düşürmüştü.
-Gerçekten kayıtlar alındımı? Bravo, ne kadar çabuk. Önceleri bu kayıtlar için günlerce beklenirdi.
-Savcılıktan erken karar çıkarttığımız için dökümleri erken alabildik. Gerçi artık eskisi gibi geç olmuyor bir ya da iki günde dökümler alınabiliyor.
-Evet, memur bey siz bana ne soracaktınız?
-Nilgün Hanım eşiniz bu sabah Kahramanmaraş ile telefonda yaklaşık yarım saat şu telefon numarası ile görüşmüş. Kimin bu numara siz tanıyor musunuz? İki gün öncede aynı telefon ile görüşmeler yapılmış. Birde İstanbul’da aranan iki ayrı numara var. O numaralarla da iki kere ayrı ayrı görüşülmüş. Saat sekiz buçuktan sonra ise hiçbir görüşme olmamış. Fakat kendisini arayan sayısız numaralar var. Bunların hepsine bakılacak. Öncelikle bu Kahramanmaraş ta kim var? Kiminle görüşmüş olabilir.
-Eşimin abisi Kahramanmaraş’ta oturuyor belki onunla görüşmüş olabilir. Telefon defterine bir bakayım aynı numaramı.
Murat bey hemen konsolda bulunan telefon defterine bakıyor. Tezcan’ın abisinin telefon numarasını yüksek sesle okuyunca Tezcan’ın konuştuğu kişinin abisi olduğu anlaşılıyor. Peki, İstanbul’da aranan numaralar kime aitti. Nilgün hemen telefonundan o numaraları aramaya başladı. Bir numaraya ulaşılamıyordu. Daha doğrusu böyle bir numaranın sistemde gözükmediğini söylüyordu tele sekreter. Oysaki sabah saat sekiz sıfır yedide on bir dakika Tezcan’la görüştüğü gözüküyordu. Nilgün hemen diğer numarayı çevirdi. Bu numarada çalıyor fakat kimse açmıyordu.
Herkes Tezcan hakkında yorum yapıyordu. Murat bey;
-Acaba abisi ile görüşmesinde bir şey mi oldu da acil Maraş’a gitmek zorunda kaldı.
-Murat öyle bir şey olsa önce bizi arardı.
-Bence İstanbul’dan arayan o numaralarda bir şey var. Bakın görüşme yapıldıktan sonra telefon hatları kullanılmaz duruma getirilmiş. Demek ki telefonla ulaşılmasını istemeyen birileri
-Leyla neden birileri dedin. Kaç kişi olduklarını biliyor musun?
-Hayır, Nilgün ağız alışkanlığı. Ben nerden bileyim kaç kişi olduklarını.
Polis memurunu yolcu ettikten sonra Nilgün;
-İyi ki erken müracaat ettik. Yoksa yirmi dört saat geçtikten sonra etseydik belki de çok geç kalmış olabilirdik.
-Allah razı olsun Rıza komiserden hemen işlemimizi yaptı. Yoksa bir gün sonra ancak kayıp başvurusu yapabiliyorduk.
İkizler çok huzursuzdular biri Leyla Hanımın kucağında diğeri annesinin kucağındaydı. Nilgün Hanım çocuklarla ilgilenirken gözyaşlarını belli etmemeye çalışıyordu. Ama çocuklar hissetmiş olmalılar ki. İkisi de ağlıyor, mızmızlık yapıyorlardı. Ne kadar kucaklarında sallasalar da bir türlü uyutamıyorlardı. Hatta bir ara ikizlerden Cemre ”Anne baba nerde ”diye konuşmuştu. Bu cümleden sonra Nilgün hıçkırıklara boğulmuştu. Cemreyi Murat a vererek lavaboya koşmuştu.
Gün ağarmaya başladığında çatıdaki adam yere çömelmiş ellerini kafasına sarmış bir cenin pozisyonunda öylece duruyordu. Üşümüştü. Elleri mosmor görünüyordu. Herkes onu arıyordu. Çok merak etmişlerdi. Hayatından endişe ediyorlardı. Fakat o kimseleri düşünmüyor öylece duruyordu. Bir ara hareketlenir gibi oldu. Başını elleri arasından çıkardı. O da ne yüzünde hala bir tebessüm vardı. Sanki bir haber almışta onun verdiği mutluluk yüzüne yansımıştı. Fakat gözlerdeki hüzün daha da artmıştı. Bu hüzne birde korku ve endişede eklenmişti. Yine elleri ile başını sardı. Öylece durmaya devam etti.
Beykoz Çavuşbaşı’nda Tezcanların iki katlı müstakil evlerinin kapısında kırk altı plakalı bir araba vardı. Belli ki Kahramanmaraş’tan birileri gelmişti. Yemyeşil bahçenin ortasında bulunan kamelyada Nilgün Hanımla Leyla Hanım konuşuyorlardı. Leyla Hanım;
-Nilgün kim haber verdi? Nasıl bildiler de hemen geldiler. Kahramanmaraş tan buraya kaç saate geliniyor. Bu işte bir iş var.
-Ben haber vermedim. Acaba Tezcan’la konuştuktan sonramı yola çıktılar. Öyle olması gerekiyor. Yoksa bu saatte buraya gelemezlerdi.
-Gördün mü durumlarını Tezcan’dan haber alamıyoruz dediğimizde ne kadar rahattılar.
-Evet dikkatimi çekti. Hiç etkilenmediler.
Tezcan’ın abisi, annesi ve kız kardeşi Kahramanmaraş’tan gelmişlerdi. Nilgün ilgilenmişti. Yemek yedirmişti ve ağlayarak Tezcan’dan bahsediyordu. Fakat ne annesinde nede kardeşlerinde en ufak bir üzüntü belirtisi yoktu. Hatta annesi;
-Üzülme kızım Tezcan gelecek bak görürsün.
Diyordu. Acaba bildiği bir şey mi vardı. Neden çok rahattılar. Abisi yemekten sonra biraz başının ağrıdığını söyleyip odasına çekilmişti. Bunun üzerine Muratta yarın işe gideceğini
(Devamı yarın)