TEBESSÜM
İstanbul’da
büyük bir gökdelenin çatısında bir adam, ne kadar korkusuz çatının en ucuna
gelmiş etrafı seyrediyor. Çatıda klimaların çıkarttığı sesler var. Ne kadar
uğultulu çalışıyorlar. Rüzgârın pencere pervazlarına vurarak çıkarttığı farklı
bir seste var. Normalde bu sesler insanı çok rahatsız eder. Fakat adamda hiç
rahatsızlık belirtisi yok öylece sabit bir şekilde ayakta dikiliyor. Çok az bir
öne doğru gitse aşağıya uçabilir.
Bu yükseklikte
tüm İstanbul ayaklarının altındaymış gibi görünüyor. Etrafta bulunan diğer
gökdelenler, altında sadece çatıları görünen binalar, alabildiğince uzanan
süper bir görüntü var. Fakat bu adam sanki hiç birini görmüyor. Çatıdaki sesleri
bile duymuyor. Sadece uzaklara bakıyor. Boğazın
diğer tarafındaki yemyeşil görünen tepeye bakıyor. Yüzünde bir tebessüm var. Tebessüm
gamzelerini ortaya çıkarıyor. Her iki yanağında gamze var. Yüzündeki tebessüm
devam ediyor. Kafasını ara sıra öne doğru indirip kaldırıyor. Sanki birileri
ile konuşma yapıyor. Söylenenleri kafası ile onaylıyor.
Giyimi çok
şık ve temiz. Ceketi, pantolonu marka ve çok pahalı alınmışa benziyor. Yüzünden
eksik olmayan tebessüm mutlu olduğunu gösteriyor. Belli ki evinden çok mutlu,
huzurlu bir şekilde ayrılmış. İnce ve uzun boyluydu. Sarı dalgalı saçları
vardı. Saçları doğal dalgalı olmalı idi hiç kuaför maşası ile yapılmışa
benzemiyordu. Geniş bir alnı ve çok gür
kaşları vardı. Saçlar sarı olmasına rağmen kaşlar siyahtı. Çok yakışıklıydı.
Film artistleri gibi ya da reklam yıldızları gibi görünüyordu. Yüzü yuvarlaktı. Çenesinin ortasında ve yanaklarında
gamze vardı. Çok düzgün bir burnu ile dudakları yüzüne ayrı bir çekicilik
veriyordu. İri ve oval gözleri yemyeşildi. Uzun kirpikleri kaşlarına değiyordu.
Gözleri çok canlı bakıyordu. Fakat gözlere çok dikkatli bakıldığında çok
derinlerde bir hüzün vardı. Evet, hüzün vardı. Çok açık ve net bir şekilde
anlaşılıyordu. Dudaklarında ki tebessüm o görünen hüznü kapatamıyordu.
Elli yedinci
katın çatısındaydı. Buraya sabah çıkmıştı. Yaka kartını girişte okuttuktan
sonra turnikelerden geçerek asansöre doğru yönelmişti. Görevli memur bir şey
sormuş oda kafasını çevirmeden görevliye cevap vermişti. Bir müddet asansör
kapısında bekledikten sonra açılan asansör kapısından girerek elli yedinci
katın düğmesine basmıştı. Çok sakindi. Yüzündeki tebessüm devam ediyordu. Hani
çok mutlu bir olay olur. Ve sen bu olayı sürekli düşünürsün onun verdiği
mutluluk yüzünden anlaşılır ya öyle bir durum vardı. Asansörle yukarıya
çıktığını görevliden başka kimseler görmemişti. Görevlide kaçıncı kata
çıktığına hiç bakmamıştı. Yaklaşık dört saattir çatının ucunda bu şekilde
duruyordu. Hiç kıpırdamıyor. Ara sıra başını oynatıyor. Bazende eliyle geç git
anlamında bir hareket yapıyordu. Telefonunda sayısız çağrılar, mesajlar vardı. Sürekli
mesaj sinyali geliyordu. Hiç birini cevaplandırmamıştı. Telefon sesini de
duymuyordu. Herkes onu merak ediyordu. Telefonunu arayarak onu bulmak
istiyordu. İşine gitmemiş görünüyordu. Bölüm amiri, patronu, mesai arkadaşları
birbirlerine Tezcan’ın nerede olduğunu, neden işe gelmediğini soruyorlardı.
Öğlen tatilinde arkadaşlarından Murat, Tezcan’ın eşini aramaya karar verdi.
-Merhaba Nilgün
Hanım, nasılsınız?
-Çok
teşekkür ederim Murat Bey iyiyim sizler nasılsınız? Eşiniz Leyla Hanım nasıllar
çok selamlarımı iletiniz.
-İnşallah
Nilgün Hanım iletirim. Hamt olsun iyiyiz bir sıkıntımız yok. Ben size Tezcan’ı
soracaktım bugün işe gelmedi. Acaba bir sorun mu var.
-Hayır, Bir
sorun yok. Tezcan saat yedi buçukta evden ayrıldı. Ben yolcu ettim. Çok da
neşeli idi. Hala işe gelmedi mi? Bak şimdi merak ettim. Acaba bir şey mi oldu.
Kaza falan mı geçirdi. Normalde her gün çay molanızda evi arardı. Çocuklarla,
benle görüşür hal ve hatırımızı sorardı. Bugün aramadı. Aramadığı için merak
ettim ama işleri yoğundur deyip ben ona geri dönmedim.
-Merak
etmeyin Nilgün Hanım ben şimdi izin alıp etrafı bir araştırırım.
-Tamam,
Murat Bey bende aramaya başlıyorum. Birbirimizle haberleşelim.
-Siz evde
bekleyin bence Nilgün Hanım ben sizi haberdar ederim.
Murat
yaklaşık beş yıldır bu şirkette çalışıyordu. Bölüm amiri olmuştu. Herkesle
arkadaş gibi olmaya gayret eder kimsenin kalbini kırmazdı. İşlerini de çok
titiz bir şekilde hallederdi. Murat beyin bölümünde hata oranı yok gibi bir
şeydi. Murat, Tezcan’ın da amiri konumundaydı. Tezcan’la üç yıldır birlikte
çalışıyordu. Çok samimi, çok iyi iki arkadaştılar ailece görüşürlerdi.
Tezcan, çok
başarılı bir öğrenciydi. Boğaziçi işletmeyi bitirmişti. Stajını Muratların
şirketinde yaparken Muratla tanışmışlardı. Çok başarılı olunca stajdan sonra
hemen işe almışlar ve yaklaşık üç yıldır birlikte çalışıyorlardı. İşe yeni
başladığında hiç acemilik çekmedi. Arkadaşı, amiri Murat Bey sayesinde
kolaylıkla işe adapte olmuştu. Bölüm olarak çok iyi işler çıkarıyorlardı. Şirket
CEO’su her yıl başarılarından dolayı plaket verir ve maaş ödüllendirmesi
yapardı. Zaten maaşları da çok dolgun ve iyi durumda idi. Çok rahat bir
yaşantıları vardı. Hafta sonlarında eşleri ile birlikte İstanbul dışına çıkıp
tatil yaparlardı. Bu tatiller her iki aileyi çok mutlu ederdi. Her tatil dönüşü
bir sonraki izin günümüzde nereye gidelim planları yapılırdı. Bu planlar
genellikle eşler tarafından hazırlanır. Beylere sunulurdu. Onay alan plan için
gerekli görüşmeler yapılır. Kalınacak otel rezervasyonları alınır hatta uçak
biletleri bile ayarlanırdı.
(Devamı yarın)